BÜYÜK İSPANYA TURU TEMMUZ 2016


Yazmaya başlamadan önce belirtmek isterim. Ben tur ile gezdiğim için tur programı gibi anlatacağım. Çünkü ben bu tura çıkmadan önce çok araştırdım ancak kendime bir kılavuz bulamadım. Sizlere yardımcı olmak ve bilmedikleriniz hakkında deneyimlerimi yazmak istedim. Bu arada en önemlisi tur içerisinde sizlere satılmaya çalışılan extra turlar hakkında bilgi vereceğim. Bazılarının içleri boş,  Olmazsa olmazları yazacağım size.

Gitmeden bize verilen tur programına bakıp nerelere gidileceğini, hangi turları almamızın doğru olacağını araştırdık ancak büyük ispanya turu hakkında hiçbir deneyim bulamadık. Hayallerimiz vardı tabi Barcelona da denize girmek gibi, uzun sahillerde yürümek ve keyif yapmak gibi. Ancak tur diyorum.

Tur demek; sabah 8 de kahvaltıya inmek, her sabah valiz toplayıp otelden çıkmak ve başka bir şehirde gece otele girip yorgunluktan bayılmak yada  uyumak demek bunu sakın unutmayın. Bavulunuzu asla boşaltamaz sadece içinden lazım olanları alabilirsiniz. Sürekli valizinizi odanıza ve tur otobüsünüze taşırsınız. Bu detayları aklınızdan sakın çıkarmayın. Bavul ve kıyafet seçimini ona göre yapmanız gerekiyor. Genellikle gün içinde bavulunuza ulaşmak pek mümkün olmuyor.

İspanya dediğiniz zaman insanlar size hemen çantanıza sahip çıkmanızı söylerler. Yankesiciliğin çok olduğu ve soyulan turist sayısının çok olduğu yer burası. Yemek yerken telefonunuzu masanın üzerine bırakmayın, cüzdanınızı asla cebinizde taşımayın mümkün ise sırt çantasını önünüze asarak yada çapraz çanta takarak gezmenizi öneririm. Biz soyulmadan döndük J

İspanyada da diğer yurt dışı turlarında yaşadığınız kahvaltı sorununu yaşarsınız. Kahvaltıda peynir, zeytin, domates gibi ayrıntılar bulamazsınız. Kuruvasan ve kahve onların kahvaltısı için yeterli. Demleme çay bulamazsınız. Hatta şehirde dolaşırken bir makete girme şansınız olmaz ise meyve ye de hasret kalabilirsiniz. Yaşadığım en büyük sorun su olmuştu. 50 cl Su genellikle 1,5 ya da 2 euro.

Yaz aylarında gittiğimiz için suya ulaşmak ve lezzetli su bulmak oldukça zor oldu. Ülkede alkol daha ucuz. Koca bir şişe şarap ya da şampanyaya 2 euro vererek sahip olabilirsiniz.

Eğer sigara kullanıyorsanız, Türkiye’de hava alanında bu sorununuzu gidermeniz gerekiyor. İspanya uçuşlarında alkol ve sigara satışı yapılmıyor. İspanyada büfelerde yada marketlerde sigara satılmıyor. Çocuklarında ulaşması zor olsun diye bir sistem kurulmuş. Sigara makineları var bazı cafe ve barlarda ve bu makinalara para atmadan önce yetkilinin makineyı açması gerekiyor.   




1. Gün : BARCELONA

Barcelona, bence ispanyanın başkenti olmalıydı diyerek başlamak istiyorum. Tüm tarihini ve heybetini hala koruyan, ( geçirdiği savaşlara rağmen ) harika hareketli bir şehir. Turumuz gereği sadece 2 gün bu şehirde kalacağız ancak bu şehri gezmek için sadece buraya gelmek ve 4 gün geçirerek bu şehrin tadını çıkarabilirsiniz. Plaza De Catalunya Meydanı, La Rambla Caddesi, Kristof Kolomb Heykeli, La Sagrada Familia Kilisesi, Plaza De Espana olmazsa olmazlar arasında. Akşam gezmeniz içi Paral-el mahalle,  El Raval, El Born sokakları ve Plaza Real harika ancak tur ile gittiyseniz şanslısınız kendi başınıza bu labirent gibi sokaklarda gezmeniz hem yönünüzü bulmanız açısından zor hem de görülesi meydanlara çıkmanız açısından önemli.

Düzenli yapılaşması ile gönlümüze taht kuran bir yapısı var bu şehrin park etme alanları, binaların şekli ve binaların ortasında oluşturulmuş meydanlar yaşam alanları haline gelmiş.

Uzun sahilleri olsa da okyanusa açık olduğu için bu şehirde deniz biraz hırçın. Ancak ücretsiz plajları tabi ki var. Hatta ispanya genelinde hiçbir plaj ücretli değil ve olamaz. Her şey halk için. 

İspanyolların birçoğunun evinde televizyon bulunmuyormuş. Sabah kahvaltısını dahi evde yapmayıp meydanlarında bulunan kafelerde komşu ve arkadaşları ile selamlaşmak ve sohbet etmek için buluşan İspanyollar, iş çıkışlarında aynı amaç ile akşam yemeklerini de evlerinde tüketmiyorlar. Sokaklar bu sayede her daim hareketli.  

Evde zaman geçirmeyi sevmedikleri için evleri oldukça küçük 2+1 ev bile oldukça büyük olarak nitelendiriliyor.

Ben dil konusunda hiç zorlanmadım. Genellikler yeni nesil ingilizce biliyor ama yolda rast gele bir yaşlıya yol sormak isterseniz onların Ingilizcesi yok. Ancak ispanyolca aslında catalanca, yazıldığı gibi okunduğu için dilimize çok benziyor. Elinize bir menü aldığınızda yada tabeları okumakta ve anlamakta zorluk çekmiyorsunuz. 

 Siestanın etkisini en az gördüğümüz şehir burası.  Hemen her şehirde saat 14:00 – 17:00 arası açık dükkan bulmak mümkün değil. Hatta en turistlik yerlerde bile bu saatlerde tüm Caferler restoranlar aklınıza gelebilecek her yer kapanıyor. İspanyollar bu saatleri öğle yemeği yiyerek, uyuyarak ve yakın dostlarını ziyaret ederek geçiriyorlar. Siesta o kadar önemli ki bu saatler arasında çok önemli olmadıkça dışarı çıkılmıyor hatta telefon açmak bile saygısızlık sayılıyor.




2. Gün :  GERONA - FIGUERAS

Bu gün rotamızda Gerona  ve  Figueras & Dali Müzesi bulunuyor. Gerona tarihi hissiyatı hala yaşayan efsane bir şehir. Ve en çok Yahudi sokakları ile Roma’dan başlayan ticaret yolunun hala olduğu gibi durduğu efsane bir yer. Görülmeye değer. Ancak ölmeden önce görülmesi gereken yerlerden biri de 

Dali müzesi. Eğer tur ile gidiyorsanız çok şanslısınız. Km lerce süren bilet kuyruğunu beklemek zorunda olmayacaksınız. İçeri girmeyi başarırsanız kapıda büyülenmeye başlayacaksınız. Metaforlar ve sürrealist akımın etkisine kapılıp saatlerinizi burada geçirebilirsiniz.

Dali müzesine rehberlerin girmesini istemiyormuş ve ölene kadar rehberler bu müzeye girememişler. Ancak rehber olmasa tabloları analiz etmek için günler geçirmek gerekir bu müzede. Bu müzeyi gördüğüm için kendimi çok şanslı hissediyorum.

** Tur satın alanlar için bu Barcelona da alınması gereken exrta tur Gerona  ve  Figueras & Dali Müzesi

GERONA 





FIGUERAS - DALİ MUZESİ








3. Gün : VALENCIA – ALİCANTE

Gideceğimiz yerleri incelerken bir güne 2 şehir nasıl sığar dedim ama anladım ki turda yazan panoramik şehir turu geçerken uğramak gibi bir şeymiş.  Daha önce katıldığım turlarda şehir turu yapılırken olmazsa olmaz yerlerde durup resim çekilir ve anlatılırdı. Ancak bu tur da sadece otobüs içinden şehri gördük. Yani size şunu söyleyebilirim Valencia oldukça büyüleyici bir sanat ve teknoloji şehri ancak ben sadece biz şehrin içinden geçtik.



Alicante’ye geldiğimiz de minik bir kasaba havası yaşadık ama biz buraya gelene kadar akşam olmuştu. Bu şehirde oldukça uygun deri çantalar ve hediyelik eşyalar var. Almanızı ısrarla öneririm. Marinada Balık veya deniz ürünleri yiyebileceğiniz harika mekânlar var.
Yemeklerden bahsetmişken ispanyaya gelip denemeniz gerekenlerden bahsedeyim size.

Paella: bir çeşit pirinç ve safran ile yapılmış bir pilav. Ancak seçeceğiniz cinsine göre lezzetleniyor. Deniz ürünlü, sebzeli, etli gibi birçok çeşit var. Ben palella clasico yedim ve oldukça beğendim.



Tapas: Herkes farklı bir deneyim bahseder. Tapas demek atıştırmalık demek bazı yerlerde tapas istediğiniz de kanepe bazı restoranlarda ise atıştırmalık kızartmalar geliyor. kimi yerde ise zeytinyağlı aperatifler. Yani tapas bu dur demek mümkün değil.

Sangria : Kırmızı şarap içerisine atılan taze meyve ve buzlardan oluşan bu içecek oldukça tercih edilen bir içki.


Tinto De Verano: Yine kırmızı şarap içerisine ilave edilmiş gazlı bir karışım ile hazırlanıyor. Bana kalırsa şarabın en güzel hali bu. Benim gibi kırmızı şaraptan çok hoşlanmıyorsanız deneyin derim.

Clara: Bu içki ise bira ile limonlu soda karışımı bir içecek oldukça hoş.

** Bu günde tur parası vermeyin. Alicente zaten hap kadar minik bir yer yürüyerek gezdik. Tur parası vermeye gerek yok. 


4. Gün : GRANADA

La Rambla ,Hambra Sarayı ,Albaizin ve Sacromonte . El Hamra sarayının çevresine, Sierra Nevada dağının eteklerinde bulunan Albaicin bölgesinde unutulmaz bir çingene gösterisi. Granada için böyle bir liste verildi elimize ancak size söylemeden edemeyeceğim bu şehir oldukça sakin ve siesta saati aç ve susuz kalabilirsiniz.

 El Hamra sarayının içine giremedik aslında tur rehberi bu konuda bizi kazıkladı. Gidene kadar içeri gireceğimizi ama gidince mümkün olmadığını iletti. Sarayın sadece bahçesini ve yazlık sarayın içi görebildik. Ancak kendimi sarayı görmüş olarak saymıyorum. Extra tur satın alacaksanız bunu mutlaka sormanız gerekiyor. Eğer ki sarayın içini göremiyecekseniz Topkapı sarayının bahçesinden bir farkı yok.

Çiçekler ve bahçe işçilik var ama atlamamak gereken bir şey var sonuçta bahçe bu günün sulama ve budama teknolojileri ile şekilleniyor. Yani bahçeleri evet güzel ama tarihi bir değeri var mı tartışmaya açık. Önemli olan asıl sarayın içi.







Benin beynime kazının en güzel granada anısı Albaicin bölgesi, daracık sokaklar ve mağara evler. Bu bölge Müslümanların en son kaybettikleri Catalan toprağı ve kraliçe Isabella’nın zulmünden kaçıp dağları oyarak kendilerine sığınacak yerler yapmışlar. Oldukça otantik ve hala havasını koruyor. Bu bölgede yaşayan çingenelerin yine bu mağaraların içinde yaptıkları Flamenko şov oldukça etkileyiciydi. Oyunculara çok yakın olduğunuz için acılarını hissederek ve gözlerimiz dolarak izledik. Evet acılarını çünkü Flamenko bir yas bir feryat demekmiş ve eşini, sevdiğini kaybeden kadınlar acılarını bu dansı yaparak gösteriyor. Dans sırasındaki yüz ifadeleri oldukça etkiledi bizi.




** Granada da El Hamra sarayının içini göremeyecekseniz sadece  Albaicin bölgesi ve çingene gecesi turunu satın almanızı öneririm. Granada da başı boş gezmek çok kolay ve oldukça eğlenceli.



5. Gün : CORDOBA   

Cordoba ya geldiğimizde Alcazar De Los Reyes Cristianos, Roma köprüsü karşıladı bizi bu şehir de kafelerinde oturup keyif yapabileceğiniz bir yer ancak tur ile gidiyorsanız bu pek mümkün olmayacak. Kurtuba Camii bu şehirde görülmesi gereken yerler arasında ancak bizim turumuz yine caminin kapısına kadar götürüp içeri gezdirmedi. Yani yine hayal kırıklığı yaşadık. Caminin sadece girişi ve bahçesini gezip çıktık.






** Bu şehirde tur satın almayın. 




6. Gün : SEVİLLA 

Barcelona dan sonra  gördüğüm modern ve canlı bir şehir. Burada tur satıl almadan gezmek mümkün. Yapacak çok fazla şey var. Bunlardan biri nehir turu ve at arabası ile şehir turu. Ayrıca bu şehir alış veriş yapmak için oldukça uygun ve bilindik markaları ucuza bulacağınız bir şehir. Santa Cruz meydanı dudak uçuklatacak kadar etkileyici bu meydanda saatlerce kalabilir ve her dakikasında yeni bir şey keşfede bilirsiniz.




Endülüs Beyaz Köyler (Pueblos Blancos) adı altındsa tanıtılan tur paketinde Arcos De La Frontera, Ronda, Juzcar şehirleri geziliyor. Bu tur oldukça pahalı ve oldukça saçma. Sevilladan 2 saat uzaklaşıyoruz dönüş yolu ve molalar  ile birlikte günün 5 saatini yolda kaybediyoruz. Kayıp dedim çünkü gittiğimiz şehirlerde siesta olduğu için ne açık bir hediyelik eşyacı ne de sokakta bir insan bile görmedik. Ronda dışında gidilen diğer şehirler oldukça boş geçti. Turu satın almayan kişilerin günleri daha dolu dolu geçti.


Kötü geçen günün akşamında muhteşem ir Flamenko izledik. Profesyonel ve dünya dereceleri olan bir ekip bizi büyüledi. Asla çingene gecesi ile alakası olmayan bir şov. Olmazsa olmazların arasında eklemeniz gerekiyor.













** Endülüs Beyaz Köyler turunu almamanızı ve Sevilla şehrini gezerek keyfini çıkarmanızı öneririm.



7. Gün : TOLEDO


İspanya’ nın en önemli şehirlerinin başında gelen Toledo, şövalyeler şehri olarak bilinir. Uzun süre İspanya Krallığının başkenti olmuştur. Yine olmazsa olmazlar arasında yer alan bir şehir. Bu şehirde hemen her dükkan da şövalye kıyafetleri, kılıçlar, bıçaklar ve el yapımı tel kari işçiliği göreceksiniz. Ben bu şehri çok sevdim ancak tur ile gidildiği için doya doya gezemedik. Saatlerce yürüyüp alışveriş yapılacak harika bir şehir. Tur rehberi bizi telkâri yapılan bir yere götürdü. Etkilenmemek elde değil ancak burada yapılan ürünler evet el yapımı ve altın ancak sokaklarda gezerken alacağınız fiyatların tam iki katı. Ara sokaklarda gezme fırsatınız olacak ise kesinlikle şehir içindeki dükkânları tercih etmelisiniz. San Martin Köprüsü ile şehirden çıkıyoruz ama bu köprü harika. Resim arşivinizde olmazsa olmaz.








8. Gün : MADRİD 

Ancak bir gece önce saat: 20.00 gibi otelde olduk ve Madrid i görelim diye kendi imkânlarımız ile şehre indik. İyi ki yapmışız bunu yoksa Madrid konusunda fikrim bile olmayacaktı. Bu şehirde ağzınız açık ve sürekli binalara bakarak geziyorsunuz. Burası  tarihi açıdan oldukça korunmuş ve bozulan binalar bile aslına uygun yapıldığı için  oldukça büyüleyici.

Madrid i görmedik diyebilirim. Bu şehirde uyuduk ve kahvaltı yapıp hava alanına gittik. Tur da sadece olması gerektiği için dâhil edilmiş. Ha bir de havaalanı olduğu için.  Görülecek yerler arasında Puerto del Sol, Plaza Mayor, Paseyo de la Castellana, boğa güreşi arenası, Gran Via, Plaza de Espana, Kraliyet Sarayı, Puerto de Alcala yazıyor ama bu yapıları otobüsün içinden gördük. Ve son günümüz hava alanında geçti.






Madrid Boğa Güreşi Arenası


** Turu size gün gün anlatmaya çalıştım. Ancak bu tur dan sonra bir daha asla yurt dışına tur ile gitmemeye yemin ettim. Extra tur satmak için kıvranan rehberler, verilen vaadler ve asla yerine gelmeyen sözle gördük ve yaşadık.

**Kaldığımız otellere gelince “ BERBAT “ tek kelime ile ifade ettim sanırım.  Şehir dışında ,otoban kenarında şehre ulaşmak için 25-30 euro taksi parası vermeniz gerekiyor. Sözde 3 yıldızlı otellerde kaldık ama hostel de kalsak daha temiz ve iyi hizmet alırdık. Yatağından karınca çıkan, odası rutubet kokan, odasının tavanı rutubetten dökülen ve kahvaltı salonunda yediğiniz yemeğe kaba bir şekilde müdahale eden personeller ile karşılaştık. Tur rehberiniz asla size yardımcı olmuyor. Kendisi için ayrılan en iyi odada kalırken sizin için yapacak hiçbir şeyi olmadığını söyleyerek sizi kaderiniz ile baş başa bırakıyor. En son gece iyi bir otel ayarlanıyor ki aklımızda iyi izlenimler kalsın.

 Şimdi okuyanlar acaba hangi tur diye düşünüyordur. Ancak bunu da yeni öğrendim ki hepimiz farklı firmalar dan almışız turu ama birleştirilmişiz. Yani belli başlı 2 yada 3 firma var tur firması bilirsiniz. Onların dışında yapılan turlar bu şekilde birleştiriliyormuş.


** Ben gittiğim ama göremediğim şehirleri belirleyip kendi turumu kendim yapmayı planlıyorum. Eğer dil sorununuz yok ise aynı rotayı kendi başınız araba kiralayarak ve daha zevki geçirebilirsiniz. Hiç olmazsa 3-4 günlüğüne sadece Barcelona ya gelmenizi öneririm.



            

AMSTERDAM - HOLLANDA NİSAN 2016

Amsterdam da yaşayacağınız özgülüğü ömrünüz boyu unutmayacaksınız.

Bu kez bir tur satın alarak gitmedim. Kendi imkanlarım ile aldığım uçak bileti ve booking.com dan bulduğum bir otel ile tatilimin ilk planlarını yaptım. Tabi ki sizin de okuduğunuz gibi bir çok blog ve yazı okudum ne yapılmalı nereler görülmeli. 

Havaalanında indiğiniz zaman çok farklı bir yere geldiğinizi anlayacaksınız schiphol inanılmaz büyük ve interneti canavar gibi çalışan avm gibi bir yer. İçinde tren ağı mevcut Amsterdam merkeze gitmek için bir tren bileti alıp hemen havaalanının alt katında bulunan peronlara inerek central station a ulaşmak mümkün ortalama 30 dk sürüyor.
Central station a geldiğiniz zaman tam istediğiniz yerdesiniz. Trenler, tramvaylar ve otobüsler hepsi bu noktadan geçer. Otelinizin bulunduğu bölgeye mutlaka bir tramvay bulacaksınız. Ben 72 saat geçerli bir tren kartı satın aldım. Bu kart ile sınırsız olarak tramvay otobüs gibi tüm toplu taşıma araçlarını kullanabiliyorsunuz. 72 saat için 35 Euro gibi bir bedel ödedim. Bu kartı metro girişlerinde bulunan makinalardan kredi kartınız ile alabilirsiniz.
Ben kalmak için, şehre 4 tramvay durağı mesafede bulunan bir hosteli tercih ettim. Fiyatı uygun odalar oldukça temiz ve fiyatı da uygundu. Zaten odada sadece uyumak için zaman geçirdiğinizi göz önünde bulundurursanız servet ödemeye gerek yok.


Otele yerleştikten sonra artık bu özgürlükler şehrini keşfetmek gerekliydi. Yapılması gerekenleri yazayım sizin için.


**KANAL TURU:  Bu şehirde merkez nokta Center Station ve buradan yürüyerek bir çok noktaya ulaşmak mümkün. Turların  kalktığı bölge istasyona sadece 5 dakika mesafede. Amsterdam’a gelip tekne turu yapmamak olmaz. Zaten şehir hakkında bilgi sahibi olmak için harika bir deneyim. Kanal görüntüleri inanılmaz. İnsanların tasarladıkları bu şehir oldukça büyüleyici geldi bana. Kanal turu için 10 euro verdim ve 1 saat sürdü. Görülmesi gereken tüm noktalardan geçerek, size verilen kulaklıklar ile ( Türkçe dahil 12 dilde anlatım var ) şehir hakkında bilgi sahibi olmak ve neden sorusuna çokça cevap bulabileceğiniz yararlı bilgiler veriyor. Fotoğraf makinanızı bolca kullanacağınız bir deneyim olacak sizin için. Tur teknelerinin üzeri kapalı ve içleri oldukça sıcak. Kışın gitseniz bile üşüyeceğinizi zannetmiyorum.





DOM MEYDANI: Sürekli karşınıza çıkacak olan bu meydan İstanbul’un Taksim meydanı gibi sürekli hareketli ve eğlenceli. Dans edenler,  gösteri yapanlar, buluşmak için bekleyenler, cafeler ve hemen her metro hattının bu noktadan geçtiği inanılmaz hareketli bir meydan. Çevresinde bulunan kafeler de oturmanızı ve sokak müziği yapanları dinlemenizi öneririm.





** HOLLANDA ( PATATESİ ) MUTFAĞI: Sakın yemeden gelmeyin J kendilerine özgü patatesleri ve sosları ile inanılmaz bir lezzete sahip. Ama Hollanda’nın bir mutfak kültürünün olmaması bence en büyük kaybı. İtalyan mutfağı çok yerde karşınıza çıkacak ancak her tür yemeği bulmak tabi ki mümkün. Ama bahsedildiği kadar pahalı bir şehir değil. ben ayak üstü yer içerim maksat karnımı doyurmak derseniz 2 Euro’ya sandviç otomatlarından alacağınız sandviçler ile bile karnınızı doyurmak mümkün. Ben adam gibi oturur yemek yer yanında biramı da içerim derseniz kişi başı ortalama 15 Euro ya iyi bir yemek yemeniz mümkün.  Burada tanıştığım Naçoz’u çok sevdim bir mısır cipsi sayılabilir ama yanında gelen sosları ve bir bira ile inanılmaz bir lezzete dönüşebiliyor. Ayrıca sık sık falafelci göreceksiniz benim damak zevkime uzak olsa da denemediyseniz eli mahkûm deneyeceksiniz seçenekler sınırlı. Döndükten sonra uzun süre kızarmış bir şey yiyemedim.



** OT KULLANIMI : Şehirde gezerken çok kez marihuana kokusu alacaksınız bu sizin çok kez midenizi bulandıracak. Sokaklarda sallanarak ve eğlenerek gezen gençler göreceksiniz. Hem ot kullanımının yasal olduğu hem de eğitim seviyesinin ve kalitesinin en yüksek olduğu şehir olması sizce de çok şaşırtıcı değil mi? Tabi denemeden gelmek olmazdı J  sigara kullananlar için anlatacağım ki sigara dahi içmeyen bir kişide nasıl bir etkisi olacağını bilmiyorum. Konu hakkında bir tecrübemiz olmadığından bir cafe shop’a girip ligt bir sigara istedik ( yani ot ) kokusu oldukça hafifti yani o sokakta sizi saran koku en kötüsü ve ağır olanı. Sakın ha sakın sigara içer gibi dumanı içinize çekmek gibi bir hata yapmayın, dumanı birkaç saniye ağzınızda bekletip dışarı üflemek gerekiyor. Zaten bu kadarı bile yeterken siz dumanı ciğerlerinize çekerseniz daha hızlı çarpılıyor ve mideniz bulanmaya başlıyor yanı sıra bıraktığı baş ağrısından bahsetmiyorum bile. Ot bulmak hiç zor değil ama gece biraz eğlenelim yada bir cafe de oturup gelene geçene  bakalım derseniz Rembrandt Plein sizin için doğru yer olur. Gece geç saatlere kadar hatta sabaha kadar canlı bir bölge. Bunca ot kullanan insanın olduğu bu kalabalık şehirde olay olamaması kimsenin kimseye sataşmaması dikkatimizden de kaçmadı.  Bu arada aldığımız sigara tek dal ve 3 euro.

** RED LİGHT: Kimine göre ilk görülmesi gereken kimine göre gidilmemesi gereken bir bölge ama madem bu şehre geldiniz bir uğrayın derim. Her ne kadar çalışanlar nerde olursa olsun sex işçisi ve bir ticaretin parçası olmuşlarsa da koşullarının korunduğunu ve bu işi turizm için kullandıklarını görmek değişik bir deneyim. Fiyatlar konusunda bir bilgim yok pazarlık yapan kişiler gördük ama fiyat yazamayacağım o kadar da değil J ancak bizim duyumlarımız ücretlerin oldukça yüksek olduğu.
Bu bölgede resim ve video çekimi yasak ve bu konuda çok haklılar. Eğer elinizde bir makine ile gezip yasağı çiğnerseniz çok kısa süre içerisinde polis yanınıza gelerek makinanıza el koyuyor. Zaten polis gelmese bile çevreden bir mahalle baskısı görüyorsunuz insanlar size bağırıyor.

** SEX TİYATROSU : Red light da en çok ilgi göre yerin CASA ROSA olduğunu gördük giriş 50 euro ve içinde 2 içki dahil. Hani kafanızda ne canlanır bilmiyorum ama yapılanın bir şov olduğunu unutmamak ve beklentiyi yükseltmemekte fayda var. Bazen yapılan şovlara konuklar dahil edildi ve genellikle yanında eşleri olan beyler ve hanımlar seçildi. Evet şaşırmayın insanların eşleri ile gittikleri bir şov. Çok yaşlı bir çift vardı şovu sonuna kadar izlediler. Sadece insanların cinselliği hayatın bir parçası olarak kabul edişini ve normalleştirdiği enteresan bir yer.

** VAN GOGH MÜZESİ: Olmazsa olmazlardan biri ilginiz olsa da olmasa gidip görmenizi öneririm ki benim de resimle hiç ilgim olmamasına rağmen arkadaşların talebi üzerine girdim ve iyi ki girmişim. Ayrıca müzeye girmeden önce veya çıktıktan sonra uzanıp gökyüzünü izleyeceğiniz kocaman bir alana sahip bu bölge. Dinlenmek ve özellikle çok yürüdüğünüz bu şehirde ayaklarınızı dinlendirmek isteyeceğiniz harika bir yer.   Müzeye giriş 17 euro ve oldukça uzun kuyruk bekliyorsunuz.



**HEİNEKEN MÜZESİ: Milli içecek bira malum şehide içme suyu olmadığı ve satın alacağınız suların tadı kötü ve pahalı olduğu için en çok bira tüketeceksiniz. Ben burada içtiğim biranın tadını hiçbir yerde bulamadım oldukça lezzetli ve hafifti. Müze de biranın geçmişi ve nereden nereye geldiği anlatılmış ama bir arpa tanesinin başına neler geliyorsa hepsini yaşamış olarak çıktık müzeden. Bizim gibi sabah gitmezseniz ikram edilen buzz gibi biraları içebilirsiniz. Giriş ücreti 17 euro kulaklıklı anlatım seti ile birlikte ve içerisinde 4-5 tane bira dahil e tabi içebilirseniz.




** SEX MÜZESİ : En ucuz en eğlenceli  müze burası sanırım giriş için 5 euro verdik. Ama içeride dikkatli olmakta fayda var sürekli sağdan soldan çıkan şakacı heykeller ve tuhaf sesler duyacaksınız. Çıktığım da düşündüğüm şey şu oldu, bu Hollandalılar neden bu kadar sapkın? Umarım doğru bir ifade kullanmışımdır.


**MADAM TUSSAUD: Hakkında en çok video izlediğiniz haber duyduğumuz müze benim için en büyük hayal kırıklığı oldu. Giriş ücreti olarak 32 euro verdik ve kendimizi heykellerin arasında bulduk ama tüm müzeyi gezmek 45 sürmedi. Kocaman bir bina görüntüsü olsa da binanın sadece en üst katında bulunan müze oldukça küçük ve bulundurduğu karakterler oldukça az. Kötü mü asla değil bal mumu heykelleri oldukça başarılı ama sanırım ben çok fazla beklenti içine girmişim.







Aslında saymakla bitmez sürekli resim çekmekten yorulduk sonra şehri izlemeye koyulmak daha keyifli oldu. Sık sık cafelerde oturduk sokakları izledik ve insanları analiz ettik. Türklerin oldukça fazla olduğu bir yer her metroda cafe de yada restoran da bir türk ile karşılaşmanız olası.


Ben ikinci kez geldim ilk gelişimde mart sonuydu ama nisanın ikinci haftası oldukça keyifli oldu hava güneşliydi. Hatırlatmakta fayda var, şehir sular içinde olduğundan kışın çok sert bir havaya sahip ve bizlerin alışık olmadığı kadar ser bir kışa sahip. Planlarınızı yaparken hava durumunu göz önünde bulundurun çünkü bu şehirde sürekli yürümeniz gerekiyor. Bisiklet de tercih edebilirsiniz ama gideceğiniz yerleri bilmek gerekiyor. Bisiklet yolu araba yolundan daha hızlı akıyor durup yol sorma şansınız yok. Metro aslında genel olarak sorunlara çözüm ama bu şehirde yürümek ilk iş.

Görmeden gelmesem üzülürdüm dediğim çiçek pazarına da gittim. Mazhar Alanson’un sevdiği kadına aldığı sarı lalelerin olduğu yeri görmek hatta çiçek pazarının karşısına sıralanmış cafeler de oturup insan akışını izlemek bile huzur veriyor.
Hatta lale soğanı alıp sevdiklerinize hediye edebilirsiniz. yine çiçek pazarında oldukça fazla hediyelik eşya satan yerler var. hediyelerinizi uygun fiyata buradan alabilirsiniz.

Tabiki görülecek çok fazla müze var bu şehirde ama hepsini gezmek tabiki mümkün değil. birazda ilgi alanlarınız yada meraklarınızı araştırıp bu şehre gitmenizde fayda var.

Amsterdam için tur satın almak yada bir tur ile gelmek oldukça gereksiz. Dil sorununuz yok ise yada çok az bir İngilizce ile bile gelseniz yolunuzu bulup, yemek siparişi vermek konusunda asla zorlanmazsınız.



Bu şehirde 4 gün boyunca kaldım ve aklımda bir şey kalmadan ve inanılmaz yorgun bir şekilde döndüm İstanbul'a.