AMSTERDAM - HOLLANDA

Amsterdam da yaşayacağınız özgülüğü ömrünüz boyu unutmayacaksınız.

Bu kez bir tur satın alarak gitmedim. Kendi imkanlarım ile aldığım uçak bileti ve booking.com dan bulduğum bir otel ile tatilimin ilk planlarını yaptım. Tabi ki sizin de okuduğunuz gibi bir çok blog ve yazı okudum ne yapılmalı nereler görülmeli. 

Havaalanında indiğiniz zaman çok farklı bir yere geldiğinizi anlayacaksınız schiphol inanılmaz büyük ve interneti canavar gibi çalışan avm gibi bir yer. İçinde tren ağı mevcut Amsterdam merkeze gitmek için bir tren bileti alıp hemen havaalanının alt katında bulunan peronlara inerek central station a ulaşmak mümkün ortalama 30 dk sürüyor.
Central station a geldiğiniz zaman tam istediğiniz yerdesiniz. Trenler, tramvaylar ve otobüsler hepsi bu noktadan geçer. Otelinizin bulunduğu bölgeye mutlaka bir tramvay bulacaksınız. Ben 72 saat geçerli bir tren kartı satın aldım. Bu kart ile sınırsız olarak tramvay otobüs gibi tüm toplu taşıma araçlarını kullanabiliyorsunuz. 72 saat için 35 Euro gibi bir bedel ödedim. Bu kartı metro girişlerinde bulunan makinalardan kredi kartınız ile alabilirsiniz.
Ben kalmak için, şehre 4 tramvay durağı mesafede bulunan bir hosteli tercih ettim. Fiyatı uygun odalar oldukça temiz ve fiyatı da uygundu. Zaten odada sadece uyumak için zaman geçirdiğinizi göz önünde bulundurursanız servet ödemeye gerek yok.


Otele yerleştikten sonra artık bu özgürlükler şehrini keşfetmek gerekliydi. Yapılması gerekenleri yazayım sizin için.


**KANAL TURU:  Bu şehirde merkez nokta Center Station ve buradan yürüyerek bir çok noktaya ulaşmak mümkün. Turların  kalktığı bölge istasyona sadece 5 dakika mesafede. Amsterdam’a gelip tekne turu yapmamak olmaz. Zaten şehir hakkında bilgi sahibi olmak için harika bir deneyim. Kanal görüntüleri inanılmaz. İnsanların tasarladıkları bu şehir oldukça büyüleyici geldi bana. Kanal turu için 10 euro verdim ve 1 saat sürdü. Görülmesi gereken tüm noktalardan geçerek, size verilen kulaklıklar ile ( Türkçe dahil 12 dilde anlatım var ) şehir hakkında bilgi sahibi olmak ve neden sorusuna çokça cevap bulabileceğiniz yararlı bilgiler veriyor. Fotoğraf makinanızı bolca kullanacağınız bir deneyim olacak sizin için. Tur teknelerinin üzeri kapalı ve içleri oldukça sıcak. Kışın gitseniz bile üşüyeceğinizi zannetmiyorum.





DOM MEYDANI: Sürekli karşınıza çıkacak olan bu meydan İstanbul’un Taksim meydanı gibi sürekli hareketli ve eğlenceli. Dans edenler,  gösteri yapanlar, buluşmak için bekleyenler, cafeler ve hemen her metro hattının bu noktadan geçtiği inanılmaz hareketli bir meydan. Çevresinde bulunan kafeler de oturmanızı ve sokak müziği yapanları dinlemenizi öneririm.





** HOLLANDA ( PATATESİ ) MUTFAĞI: Sakın yemeden gelmeyin J kendilerine özgü patatesleri ve sosları ile inanılmaz bir lezzete sahip. Ama Hollanda’nın bir mutfak kültürünün olmaması bence en büyük kaybı. İtalyan mutfağı çok yerde karşınıza çıkacak ancak her tür yemeği bulmak tabi ki mümkün. Ama bahsedildiği kadar pahalı bir şehir değil. ben ayak üstü yer içerim maksat karnımı doyurmak derseniz 2 Euro’ya sandviç otomatlarından alacağınız sandviçler ile bile karnınızı doyurmak mümkün. Ben adam gibi oturur yemek yer yanında biramı da içerim derseniz kişi başı ortalama 15 Euro ya iyi bir yemek yemeniz mümkün.  Burada tanıştığım Naçoz’u çok sevdim bir mısır cipsi sayılabilir ama yanında gelen sosları ve bir bira ile inanılmaz bir lezzete dönüşebiliyor. Ayrıca sık sık falafelci göreceksiniz benim damak zevkime uzak olsa da denemediyseniz eli mahkûm deneyeceksiniz seçenekler sınırlı. Döndükten sonra uzun süre kızarmış bir şey yiyemedim.



** OT KULLANIMI : Şehirde gezerken çok kez marihuana kokusu alacaksınız bu sizin çok kez midenizi bulandıracak. Sokaklarda sallanarak ve eğlenerek gezen gençler göreceksiniz. Hem ot kullanımının yasal olduğu hem de eğitim seviyesinin ve kalitesinin en yüksek olduğu şehir olması sizce de çok şaşırtıcı değil mi? Tabi denemeden gelmek olmazdı J  sigara kullananlar için anlatacağım ki sigara dahi içmeyen bir kişide nasıl bir etkisi olacağını bilmiyorum. Konu hakkında bir tecrübemiz olmadığından bir cafe shop’a girip ligt bir sigara istedik ( yani ot ) kokusu oldukça hafifti yani o sokakta sizi saran koku en kötüsü ve ağır olanı. Sakın ha sakın sigara içer gibi dumanı içinize çekmek gibi bir hata yapmayın, dumanı birkaç saniye ağzınızda bekletip dışarı üflemek gerekiyor. Zaten bu kadarı bile yeterken siz dumanı ciğerlerinize çekerseniz daha hızlı çarpılıyor ve mideniz bulanmaya başlıyor yanı sıra bıraktığı baş ağrısından bahsetmiyorum bile. Ot bulmak hiç zor değil ama gece biraz eğlenelim yada bir cafe de oturup gelene geçene  bakalım derseniz Rembrandt Plein sizin için doğru yer olur. Gece geç saatlere kadar hatta sabaha kadar canlı bir bölge. Bunca ot kullanan insanın olduğu bu kalabalık şehirde olay olamaması kimsenin kimseye sataşmaması dikkatimizden de kaçmadı.  Bu arada aldığımız sigara tek dal ve 3 euro.

** RED LİGHT: Kimine göre ilk görülmesi gereken kimine göre gidilmemesi gereken bir bölge ama madem bu şehre geldiniz bir uğrayın derim. Her ne kadar çalışanlar nerde olursa olsun sex işçisi ve bir ticaretin parçası olmuşlarsa da koşullarının korunduğunu ve bu işi turizm için kullandıklarını görmek değişik bir deneyim. Fiyatlar konusunda bir bilgim yok pazarlık yapan kişiler gördük ama fiyat yazamayacağım o kadar da değil J ancak bizim duyumlarımız ücretlerin oldukça yüksek olduğu.
Bu bölgede resim ve video çekimi yasak ve bu konuda çok haklılar. Eğer elinizde bir makine ile gezip yasağı çiğnerseniz çok kısa süre içerisinde polis yanınıza gelerek makinanıza el koyuyor. Zaten polis gelmese bile çevreden bir mahalle baskısı görüyorsunuz insanlar size bağırıyor.

** SEX TİYATROSU : Red light da en çok ilgi göre yerin CASA ROSA olduğunu gördük giriş 50 euro ve içinde 2 içki dahil. Hani kafanızda ne canlanır bilmiyorum ama yapılanın bir şov olduğunu unutmamak ve beklentiyi yükseltmemekte fayda var. Bazen yapılan şovlara konuklar dahil edildi ve genellikle yanında eşleri olan beyler ve hanımlar seçildi. Evet şaşırmayın insanların eşleri ile gittikleri bir şov. Çok yaşlı bir çift vardı şovu sonuna kadar izlediler. Sadece insanların cinselliği hayatın bir parçası olarak kabul edişini ve normalleştirdiği enteresan bir yer.

** VAN GOGH MÜZESİ: Olmazsa olmazlardan biri ilginiz olsa da olmasa gidip görmenizi öneririm ki benim de resimle hiç ilgim olmamasına rağmen arkadaşların talebi üzerine girdim ve iyi ki girmişim. Ayrıca müzeye girmeden önce veya çıktıktan sonra uzanıp gökyüzünü izleyeceğiniz kocaman bir alana sahip bu bölge. Dinlenmek ve özellikle çok yürüdüğünüz bu şehirde ayaklarınızı dinlendirmek isteyeceğiniz harika bir yer.   Müzeye giriş 17 euro ve oldukça uzun kuyruk bekliyorsunuz.



**HEİNEKEN MÜZESİ: Milli içecek bira malum şehide içme suyu olmadığı ve satın alacağınız suların tadı kötü ve pahalı olduğu için en çok bira tüketeceksiniz. Ben burada içtiğim biranın tadını hiçbir yerde bulamadım oldukça lezzetli ve hafifti. Müze de biranın geçmişi ve nereden nereye geldiği anlatılmış ama bir arpa tanesinin başına neler geliyorsa hepsini yaşamış olarak çıktık müzeden. Bizim gibi sabah gitmezseniz ikram edilen buzz gibi biraları içebilirsiniz. Giriş ücreti 17 euro kulaklıklı anlatım seti ile birlikte ve içerisinde 4-5 tane bira dahil e tabi içebilirseniz.




** SEX MÜZESİ : En ucuz en eğlenceli  müze burası sanırım giriş için 5 euro verdik. Ama içeride dikkatli olmakta fayda var sürekli sağdan soldan çıkan şakacı heykeller ve tuhaf sesler duyacaksınız. Çıktığım da düşündüğüm şey şu oldu, bu Hollandalılar neden bu kadar sapkın? Umarım doğru bir ifade kullanmışımdır.


**MADAM TUSSAUD: Hakkında en çok video izlediğiniz haber duyduğumuz müze benim için en büyük hayal kırıklığı oldu. Giriş ücreti olarak 32 euro verdik ve kendimizi heykellerin arasında bulduk ama tüm müzeyi gezmek 45 sürmedi. Kocaman bir bina görüntüsü olsa da binanın sadece en üst katında bulunan müze oldukça küçük ve bulundurduğu karakterler oldukça az. Kötü mü asla değil bal mumu heykelleri oldukça başarılı ama sanırım ben çok fazla beklenti içine girmişim.







Aslında saymakla bitmez sürekli resim çekmekten yorulduk sonra şehri izlemeye koyulmak daha keyifli oldu. Sık sık cafelerde oturduk sokakları izledik ve insanları analiz ettik. Türklerin oldukça fazla olduğu bir yer her metroda cafe de yada restoran da bir türk ile karşılaşmanız olası.


Ben ikinci kez geldim ilk gelişimde mart sonuydu ama nisanın ikinci haftası oldukça keyifli oldu hava güneşliydi. Hatırlatmakta fayda var, şehir sular içinde olduğundan kışın çok sert bir havaya sahip ve bizlerin alışık olmadığı kadar ser bir kışa sahip. Planlarınızı yaparken hava durumunu göz önünde bulundurun çünkü bu şehirde sürekli yürümeniz gerekiyor. Bisiklet de tercih edebilirsiniz ama gideceğiniz yerleri bilmek gerekiyor. Bisiklet yolu araba yolundan daha hızlı akıyor durup yol sorma şansınız yok. Metro aslında genel olarak sorunlara çözüm ama bu şehirde yürümek ilk iş.

Görmeden gelmesem üzülürdüm dediğim çiçek pazarına da gittim. Mazhar Alanson’un sevdiği kadına aldığı sarı lalelerin olduğu yeri görmek hatta çiçek pazarının karşısına sıralanmış cafeler de oturup insan akışını izlemek bile huzur veriyor.
Hatta lale soğanı alıp sevdiklerinize hediye edebilirsiniz. yine çiçek pazarında oldukça fazla hediyelik eşya satan yerler var. hediyelerinizi uygun fiyata buradan alabilirsiniz.

Tabiki görülecek çok fazla müze var bu şehirde ama hepsini gezmek tabiki mümkün değil. birazda ilgi alanlarınız yada meraklarınızı araştırıp bu şehre gitmenizde fayda var.

Amsterdam için tur satın almak yada bir tur ile gelmek oldukça gereksiz. Dil sorununuz yok ise yada çok az bir İngilizce ile bile gelseniz yolunuzu bulup, yemek siparişi vermek konusunda asla zorlanmazsınız.



Bu şehirde 4 gün boyunca kaldım ve aklımda bir şey kalmadan ve inanılmaz yorgun bir şekilde döndüm İstanbul'a.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder